Yaşamak çok meşakkatli bir iş. Nefes almaktan, yemek yemekten, yürümekten, koşmaktan, içinde bulunduğumuz hâl ve ahvâlden huzur ve sükûnet duymaktan, sair uğraş veya hislerden çok daha fazlasıdır yaşamak. Evet, bunlarla beraber tüm olumsuzlukların da toplamı olan “yaşam”, bu toplamı da aşkın bir mahiyete sahip aynı zamanda. Tolstoy benim anlaşılması için uğraş verdiğim bu hakikati tek cümlede açıklamıyor mu? “Yiyordu, içiyordu, uyuyordu, uyanıyordu; ama yaşamıyordu.” İnsan ruhen çok derinlikli bir varlıktır. Öz itibariyle kendini şu kısa hayatta muvakkaten değil, mütemadiyen tatmin edecek şeyleri arzular. Geçip giden lezzeti çok tercih etmese de aslında çoğu zaman onun peşinde koşar durur. Oysa ki Ebüssuud Efendi'nin bir şiirinde dediği gibi "Sevinçle geçen zamanlar bir an; üzüntüyle geçen bir gün de bir senedir." Geçici lezzetler ve makamlar için planlar yapar, kafa yorar, mücadele eder ve belki de hedefine varmak adına fıtrî yollardan saparak hataya, günaha düçâr olur Jean-Paul Sartre’nin “Her şeyi çok ciddiye alıyorum, sanki ölümsüzmüşüm gibi…” sözünde bahsettiği “ölümsüz olma” durumunda olduğunu zannederek. Şanslı olanlar hatalarından üzüntü duyar, ders çıkarır. Daha az şanslı olanlar ise hatalarından üzüntü duyar ama ders çıkaramaz, tökezler ve bu hata sarmalından kurtulmazlar. Buna rağmen şansız olanlar da vardır kuşkusuz. Bunlar ise nedametin iklimine henüz kavuşamamış olanlardır. Onlar hataya, günaha düştüklerini dahi bilemezler. Hastalığını bilmeyen tedaviyi aramaz sonuçta. Bu grupta en değerli olanlar kuşkusuz ilk gruptakiler. Bunlar ve ikinci gruptakiler henüz utangaçlık duygularını kaybetmeyenlerdir. Utangaçlığın fazileti konusunda yine Tolstoy’a kulak verelim: "Verdiği utangaçlık için Tanrı'ya şükrediyorum. Utangaçlığım beni yozlaşmaktan koruyor." Ne müthiş bir tespit! Utangaçlık varsa demek ki halâ insan olmanın mahiyetinden geri dönülemeyecek kadar uzaklaşılmamış. Her şeyi düzeltme imkânı var demektir. Acı çekmek, pişman olmak olumsuzluğa gönderme yapmaz çoğu zaman. Onlar insanı insan yapan, olgunlaştıran duygu durumlarıdır. Cioran’ın tespitine katılmamak mümkün değil: "Acı çekmemiş biriyle yapılan her sohbet gevezeliktir."
Evet, yaşamak zor iş. Ama fıtrata uygun yaşamak çok daha zor. Zaten kolay olanın da hayatta pek bir tadı yoktur hani. Önemli olan bu zorluklardan yılmamak, başlangıç noktasından, bir daha varamayacak kadar uzaklaşmış olmamak ve devası olmayan şeyleri çok fazla tefekkür ve tezekkür etmemek. Shakespeare’in sözüyle bitirirsek “Devası olmayan şeyleri unutmak gerek.”
Tayfun Gümüş Her hakkı saklıdır.
ZeplinGo® | Web Sitesi Tasarımı ile hazırlanmıştır.