Bu başlığı iki şekilde anlamak mümkün. “Nötr İnsan” olur mu? Ya da Nötr, “insan” olur mu? Aslında farklı bir konuda yazmayı niyetlenmiştim. Fakat Üstün Dökmen’in "Başörtülü psikolog, başörtülü psikiyatrist, başörtülü PDR uzmanı olması meslek etiğine aykırıdır. Nötr olamazlar" ifadeleri sonrası bu konu üzerine biraz eğilmek istedim. Dökmen, bu ifadeleriyle başörtülü psikolog ya da psikiyatristlerin başı açık olan danışanlarına karşı inanç, görgü, kültür ve yaşanmışlıkları temelinde nötr kalamayacakları, işlerine kendi inanışlarını karıştırabilecekleri düşüncesinden hareket etmişti.
Buna çokça itiraz etmek mümkün. Öncelikle başı açık olmak ile sübjektif olmak/kalmak arasında kurulan yanlış ilişkiden bahsedebiliriz. “Başı açık olan insan işine (görünüşte dahi olsa) fikri bagajını yansıtmaz!” Peki öyle midir? Tabi ki değil. Türkiye tarihinde bunun böyle olmadığına dair haddinden çok fazla örnek vermek mümkün. Bu örnekleri herkes kendi yaşantısından bolca temaşa edebilir. Diğer itiraz noktasında ise, başörtülü psikolog veya psikiyatristlere karşı danışanının başı açıklığından/farklı fikirlerde ya da ideolojik zeminde olabileceğine binaen yapılan “nötr olunamayacağı” hezeyanını ya tersten okursak? Yani ya danışan başörtülü, psikolog/psikiyatrist başı açık ise? O zaman da danışan “benim fikri dünyamdan çok uzak, doğru bir yönlendirme yapacağına inanmıyorum” derse, ne olacak? Yani nirengi noktasını psikoloğun başı açık olması lüzumuna koyarsak bu çok doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Ayrıca her ikisinin de (danışan ve psikolog/psikiyatrist) aynı görünüm de ya da ideolojik zeminde bulunuyor olması da objektiviteyi sağlamayabilir. Daha doğrusu nötr’lük bunun üzerine inşa edilemez. İbnü’l Heysem’e göre insan, kendisine yakın olandan uzaklaşma, kendisine uzak olana da yakınlaşma fıtratı üzerine yaratılmıştır. İnsan farklı olanda hayat bulma, lezzet alma eğilimine de yatkın bir varlıktır.
Tüm bunların ötesinde “nötr insan” olamayacağı kanaatini taşıyorum. Hepimiz özgün bir ailede, çevrede, kültürde; farklı eğitim ve becerilerle, inanç ya da siyasi aidiyetlerle, benzer yanlarımızın yanında aslında birbirimizden çok farklı birer kişilik olarak yetişmekteyiz. Karşılaştığımız olaylara kendi tutum ve zaviyemizden bakmamız tüm yaşanmışlıklarımızın bir neticesi olsa gerek. Bu sebeple insan nötr olamaz. Ama meslek ahlakı gereği bunların işini yapmasına engel olmaması için gayret göstermesi gerekir. Bu fikri bagajları işe hiç karıştırmamaktan bahsetmiyorum. Belki bu fikri tecrübeden yararlanmak işimizi daha da başarılı bir şekilde yapmamızı sağlayabilir. Psikolog-Danışan örneğinden hareketle, başörtülü bir psikoloğun tecrübesinden hareketle vereceği hizmet, danışanına oldukça cazip gelebilir ve onda farklı ufuklar açabilir. Ama tam tersi de mümkün elbette. İşte bu noktayı müspet noktada ayarlayabilmek PDR uzmanlarının muhataplarına karşı yürütecekleri danışmanlık hizmetlerindeki kabiliyetlerine ve meslek etiğini gözetmelerine bağlıdır. Ama her halükârda bir nötr olma durumundan bahsedilemez, bahsedilmemelidir de. Başlığın ikinci okunabilir anlamına değinirsek, nötr olan da insan olamaz. Eşya nötr olabilir, tepkisizdir bu anlamda. Ama insan nötr değildir. Asıl olan meslek erbabının mesleğinin gereğini yapacak donanıma sahip olması, meslek etiğine riayet göstermesi, danışanına karşı empati yapabilmesi ve hiçbir koşulda dışlayıcı bir tutum ve bakış göstermemesidir.
Aslında belki de bunları hepimiz biliyoruz ama neden böyle kısır ve gereksiz tartışmalara giriyoruz bazen hayret ediyorum. Üstün Dökmen değerli bir insan. Ama değerli bir insan da safsatalar da bulunabilir elbette. Bu açıklamaları da öyle değerlendirmeli diye düşünüyorum. Daha evvel bir platformda yayınlanan paylaşımdan aldığım ilhamla şöyle yazmıştım: “Günümüz insanına en lazım olan beş taharet;
-Cehaletten taharet
-Hamasetten taharet
-Kabalıktan taharet
-Gösterişten taharet
-İzansızlıktan taharet”
Bunların her daim geçerliliğini koruması ise oldukça üzücü.
İşin özü, hayatı deneyimleyip de tefekkür ettiğimizde görürüz ki “Bir tarak uğruna kavga eden kel adamlar” gibiyizdir aslında. Tüm enerjimizi gereksiz şeylere teksif edebiliyoruz. Üstelik bu gereksizlikleri nazara verip, “enerjimizi daha doğru olana yönlendirelim” uyarılarına da hiç mi hiç kulak asmıyoruz. Oysa İbn Rüşd der ki “Hakkı iyi görmekten ve nereden gelirse gelsin hakkı benimsemekten çekinmememiz gerekir. İsterse (hakikat) bizden uzak olan ırklardan ve bize karşı olan milletlerden gelsin. Hakkı küçük düşürmek, söyleyeni küçümsemek ve hakka götüren şeyleri hor görmek gerekmez.”
(Bu yazı 19.08.2022 tarihinde hurfikirler.com'da yayınlanmıştır.)
Tayfun Gümüş Her hakkı saklıdır.
ZeplinGo® | Web Sitesi Tasarımı ile hazırlanmıştır.